Günümüzde gerek kişiler arası ilişkilerde gerek çocuk yetiştirmekte sanki kızgınlık duygusunun hissedilmesi yanlışmış gibi bir imaj yaratılmaktadır. Ve maalesef “babasına kızdı kendini astı, karısına kızdı bıçakladı vb.” bir sürü başlık ve yorumlarla gerek medya gerekse çevre birçok olayı bu şekilde düşünmeye de sevk etmektedir. Bu sevk ise çözümü değil korkuyu körüklemektedir! Buradan bana örneğin; “acaba çocuğuma kızarsam…” diye başlayan sorularla cümlelerinin devamını bile getirmek istemediği düşüncelerin endişesini yaşayarak gelenlerin vesilesiyle, bu tür bir endişeyi yaşayan herkese seslenmek istiyorum: Kızgınlık, hissedilmesi sağlıklı ve en temel duygulardan biridir. SORUN; öfkenin hissedilmesinde değil dışavurma biçimindedir.
Öfkeyi alt küme duygularla ifade etmek (kin, hiddet, düşmanlık, şiddet…) yatışmada en kötü yollardandır. Bu davranışları gösteren insanlar ise; zamanında öfkesini doğru yöntemlerle ifade etme becerilerini gösterememiş, öğrenememiş, kızgınlığını bastırmaış ve/veya bastırılmış insanlardır. Genelde kendilerinden daha güçsüz ya da zayıf olduğunu düşündükleri kişileri tercih ederler. Patron personeline, erkek kadına, kadın çocuğa, çocuk kardeşine, okul arkadaşlarına veya hayvanlara yansıtır, bu durum bir zincir gibi devam eder.
Peki, zincirin herhangi bir yerinde farkındalık geliştirilememiş ve iyileşme sağlanmamış olursa ne oluyor? Bir süre sonra düzeltilmesi çok daha karmaşıklaşmış ve zorlaşmış, çoğunluğa bulaşmış ve adını toplumsal bir sorunkoyduğumuz sıkıntılarla uğraşmak zorunda kalıyoruz.
Bir önceki yazımda pratik yollardan bahsedeceğimi yazdığım için konuyu daha fazla derinleştirmeden BAŞLANGIÇTA HATIRLANMASI GEREKENLERİpaylaşmak istiyorum.
Ø Herkes öfke duygusunu içinde hissedebilecek bir sisteme sahiptir. Yanlış olan öfke değil bunu gösterme biçimidir.
Ø Duyguları tanımlayabilme, dürtüleri kontrol edebilme, yönlendirebilme duygusal zekanın önemli bir parçası olan “irade” denilen bir beceridir, geliştirilebilinir.
Ø Kontrol, öfkemden dolayı zarar görüyorum ya da zarar veriyorum ve kendimi bu açıdan değiştirmeliyim diye düşünülmesi, değişimin istenmesi ile başlar.
PRATİK YOLLAR
Ø Beynimizde duygusal alan düşünce alanından daha hızlı çalışır. Örneğin; tehlikeli bir köpekle karşılaştığımızda acaba beni ısırır mı ? Yoksa ben mi onu ısırırım ? diye düşünmez kaçarız. Duygusal alandan düşünce merkezine 70 bin kez hızla geçerken duyguların, tepkiye dönüşmesi için en az 10 saniyeye ihtiyacı vardır. Bu nedenle, öfke hissettiğiniz her durumda tepki vermeyi 30 saniye geciktirmeye çalışın.
Ø Kendi içinizde ve başkalarıyla olan koşullu anlaşmalarınızı bırakın. (O, bunu yapmasaydı bende sinirlenmezdim, Sen bağırmazsan bende bağırmam…)
Ø Öfkelendiğiniz ortamdan uzaklaşın, olayı daha sakin bir zaman ve durumda ele alın.
Ø Sinirlenmeye başladığınız durumlarda sizi rahatlatacak düşünceler bulmaya çalışın.
Ø Öfke listenizi yapın. Bu tür bir liste her şey ve herkesten önce size, sizin öfke sınırlarınızı gösterir. Hangi durumlarda öfkeleniyorsunuz, bu durumlarda verdiğiniz tepkiler nedir? bunları ve yerine alternatif çözüm yollarını belirleyin. Yazdığınız bu çözüm yollarını sık sık gözden geçirin ve her yeni durumu listenize ekleyin. Başarılı tepkilerinizde kendinizi ödüllendirin
Ø Fiziksel sağlığınızı kontrol ettirin. Hipoglisemi, guatr gibi bazı hastalıkların kişilerde agresif davranışları arttırdığı ve/veya kontrolü güçleştirdiği bilinmektedir. Bu nedenle açlık-tokluk düzeninize, uyku düzeninize de dikkat edin.
Ø Beden dilinizi öğrenin. Öfkelendiğimiz çoğu zaman, kan basıncı, adrenalin salgısı artar, nefes alışlarımız hızlanır ya da nefesimizi tutar, kendimizi her an saldırıya hazır bir şekilde kasarız. Tüm bu fiziksel ve hormonal değişimler tepki hızını, türünü etkiler. Bu nedenle bu belirtileri fark ettiğinizde kullanabilmek için nefes ve gevşeme yöntemlerini öğrenin.
Ø Kendinize zaman tanıyın, başarısız olduğunuzu düşünseniz bile tekrar ve daha büyük bir inançla deneyin. Gerektiğinde destek almaktan çekinmeyin.

Aşina Türkay DUMAN – Uzm. Danışman Psikolog