Joe Vitale – Zero Limit (Sıfır Sınır) kitabını okuyan arkadaşlar bir de tasavvufi açıdan “Sıfır Noktası”nın nasıl anlaşıldığını aşağıdaki yazıda okuyabilirler…
FAKR: Tam olarak “yok”luğunu hissedip yaşama hâli!
Vehim fitnesinden kurtulup, kendini Hak’tan ayrı bir varlık zannetmekten arınmak, ÖZ’ünde var olan Allah’ı görüp,”ben”lik belâsından kurtulmak! Emaneti sahibine teslim edip, izâfi(göresel)benliğin gerçekte hiçbir zaman varolmamış olduğunu idrak etmek.
“FAKR”IN MERTEBELERİ
“FAKR”IN ÜÇ MERTEBESİ VARDIR
Fakr”ın üç mertebesi vardır:
Fenâ-i ef’âli meydana getiren veya fenâ-i ef’âl sonucunda oluşan “FAKR”.
Fenâ-i esmâ ve sıfat neticesinde oluşan “FAKR’IN FAKRI”.
Fenâ-i zât neticesinde oluşan fenâ fillah hâli olan “FAKRIN FAKRININ FAKRI”.
1- “FAKR”.
Birincisi, ef’âl yani fiiller âleminde meydana gelen bütün fiillerin hakiki failinin Allah olduğu idrâk edilir. Bu sebeple de, bahsedilen müşahede içinde olan kişiden “suçlama-itham” kalkar. Çünkü artık hakiki faili görmektedir. Faili hakiki ise “lâ yüs’âl”dir!
Yani, yaptığından sual sorulması mümkün olmayandır.
2- “FAKRIN FAKRI”
“VARLIK O’DUR VE YAPAN O’DUR!”
İDRAKINA ERİLDİĞİNDE
“FAKRIN FAKRI” YAŞANMAYA BAŞLANIR!
Faili hakikiye işaret eden âyetler şunlardır:
“ATTIĞIN ZAMAN SEN ATMADIN, ATAN ALLAH‘TI! “
“SİZİ DE FİİLLERİNİZİ DE ALLAH HALKETTİ!”
Bu idrâk, üzerinde biraz daha derin düşünülür ise önemli bir şuur sıçraması daha getirir ki o da şudur:
Mâdem ki fiilleri meydana getiren Allah’tır, öyle ise o fiillerin ortaya çıktığı mahâl de Allah’a aittir! Dolayısıyla O, yaptıran değil yapandır!
Fiili meydana getiren fâili hakîki, yani o fiili ortaya koyan O’dur!. Dolayısıyla ne fiil görüyorsak, onun meydana getiricisi hep O’dur.
Yalnız burada şunu iyi bilmek gerekir;
Resim, ressamın eseridir, ressamın kafasındaki düşünce veya duygunun şekle girmiş hâlidir; ama, resim ressamdır diyerek, ressamı o resimle kayıtlamak, sınırlamak asla mümkün değildir.
Bunun gibi, herhangi bir fiili meydana getiren Allah’ı o fiil veya anlamı ile, yahut da sûretiyle kayıt altına almak çok büyük düşüncesizlik ve anlayışsızlık olur.
Bütün bunları öğrenip yaşamaya çalışırken;
“ALLAH” ÂLEMLERDEN GANÎDİR
âyetinin işaret ettiği “tenzihiyet” yani kayıtsızlık ve sınırsızlık, prensibini de asla gözardı etmemek mecburiyeti vardır.
“Varlık O’dur ve yapan O’dur” idrâkına erildiğinde, FAKRIN FAKRI yaşamaya başlanır. Birim “yok” olup varlık O’na ait olunca; hâliyle bunun neticesi olarak kendi varlığının da “yok” olduğunu farkeder. Kendisi “yok”tur ama gene de var olan bir şey vardır. İşte o zaman farkedilir ki var olan TEK varlık Hakk’tır.
Böylece, bu mertebede “vahdeti vücud” yani varolan her şeyin gerçekte yok olup, sadece ve sadece “Hakk’kın mevcut olduğu müşahede edilir. Burada hemen şunu farketmek de son derece elzemdir:
“Panteist” görüşe göre, her şey vardır ve bunların tümüne TANRI denilir.
“Vahdeti Vücud”a göre ise, ayrı ayrı sayısız şeyler mevcut değildir; bu gözün görme yetersizliğinin getirdiği bilinç yanılgısıdır; gerçekte TEK bir vücud vardır ki; sûrî yani maddi bir vücut değil, mânevîdir bu vücud!.
VECH denilen bu vücud ancak bilinç gözüyle veya kalp gözüyle görünen bir vücuddur.
Kısacası, mevcûdat yoktur, TEK vücud vardır!.
Bunun da ötesine geçilince…
Bu müşahededen de ileriye geçilirse eğer, bu defa, Ehadiyet’i ilâhî’de, mutlak “BEN”lik kavramı dahi yok olur ve “HİÇ”lik oluşur!.
3- “FAKRIN FAKRININ FAKRI”
“HİÇ”lik yani “â’mâ”dan ne bir mertebe olarak sözedilebilir ne de hâl olarak. “Allah â’mâdadır” hükmü bu nokta ile alâkalıdır!.
Allah için, daha doğrusu “ALLAH” isminin işaret ettiği mânâ için, zaman bildiren geçmiş, hal, gelecek kavramları kullanılamaz!. Allah, bu kavramlardan münezzehtir!. Bu sebeple, Arapçada, “Allah â’mâ’da idi” denilmişse dahi, bu muhataba olayı anlayışına göre izah etmek için kullanılmış bir ifadedir. Biz dahi kitaplarımızda bu ifadeyi böylece naklettik.
Ancak doğrusu ve gerçeği odur ki; Allah, zaman kavramı ile kayıtlanmaktan münezzeh olduğu için, “…..idi” veya “…..cek” kavramlarından beri olarak, süreklilik mânâsı içinde anlaşılmalıdır!.
Bu yüzden de hadîs-i şerîfte geçen mânâyı ehlullah, “Allah â’mâdadır” olarak müşahede eder. Ezelen ve ebeden!. Ve hattâ ezel-ebed kavramından münezzeh olarak!.
İşte bu durumda FAKRIN FAKRININ FAKRI meydana gelmiş olur!
Ahmed Hulusi