Freud’a göre RÜYA, “BİLİNÇDIŞInın kral yoludur.
Jung’a göre de rüyanın kaynağı bilinçdışıdır
ve Kolektif bilinçdışı ve arketiplerin ispatında yaşadığı güçlükleri aşmak ve boşlukları doldurmak için de rüyaları kullanmıştır.
Jung Freud’dan farklı olarak rüyayı doğal ve normal psişik bir olgu olarak görür.
“Rüya, bilinçdışı gerçeğin, kendiliğinden, kendine özgü ve sembolik tablosudur.”der.
Freud’un sandığı gibi bir belirti veya kılık değiştirme değildir. Jung’a göre…
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
KOLEKTİF BİLİNÇDIŞI (ortak)nın ortaya çıkışı Jung’un araştırmacı kişiliğinin eseridir.
İlkel insanı araştırmak için yaptığı Hindistan ve Afrika seyahatleri sonucunda, kolektif bilinçdışı kavramını geliştirmiştir.
Kalıtım ve evrimin beden üzerinde bıraktığı izleri düşünerek,
ruhsal yapının da bu izlere benzer izleri olabileceğinden yola çıkarak,
bireyin yalnız kendi geçmişi ile değil
kendi türünün geçmişi ile de bağının olduğu sonucuna varır.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
ALGI ve EYLEMDEKİ SEÇİCİLİK de
KOLEKTİF BİLİNÇDIŞIyla açıklanabilir.
Bazı şeylerin algısının diğerlerine göre daha kolay olması,
zaten ortak bilinçdışında algılanan şeyin var olması ile ilgilidir.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
İnsanın temel davranışlarının bilince dayandığı görüşünü eleştirir Jung.
Rüyalar, edim hataları, fantaziler, nevrotik semptomlar, vb. bilinçdışı süreçlerin birer dışavurumudur.
DÜŞLER, UYKU hepsi BİLİNÇDIŞIna aittir
♠ Ve insan zamanının büyük bölümünü aslında bilinçdışında geçirir ♠
“Yaşamım bilinçdışının kendini gerçekleştirdiği öykülerden biridir”
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
KOLEKTİF BİLİNÇDIŞI ise EVRİMSEL deneyimlerden oluşur
ve kişiliğin temelini şekillendirmede etkilidir.
Kolektif bilinçdışı insan türüne özgüdür ve gizli anlamlar içerir.
Yaradılışın sesini duyurur.
Ruhun nesnel halde görüntüsü olarak ifade edildiği için, NESNEL RUH da denilebilir.
Yalnız insanlık tarihini değil, insan öncesi evrimi de kapsamaktadır.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Jung’a göre rüyalar “arzu ve isteklerin yanında korkuları, gerçekleri, felsefi ifadeleri, illizyonları, vahşi fantezileri, hatıraları, geleceğe dönük planları, irrasyonel tecrübeleri, telepatik vizyonları, kehanetleri ve ilahi mesajları içerebilir.”
Uyanık olduğumuz zamanlarda faaliyette olan kısım bilinçli yanımızdır.
UYKUDAYKEN ise BİLİNÇDIŞI ZİHİN ortaya çıkar ki
bu bölüm hayatımızda asıl etkin olan bölümdür.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Bilinçdışı bilince sızmaya çalışarak özün varlığını bize hep hatırlatır ve hatırlatmaya da sürdürecektir.
Çünkü BİLİNÇLİLİK aslında bir UYKU durumudur.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Bilinç, üst üste katmanlardan oluşan bilinçsizlik sürecinden sonra var olmuş,
bilinç dış dünyanın yanılsamalarıyla körleşmiştir.
Bilinç bilinçsizliğin üstündeki yerini alırken
giz bilinçaltı katmanlarının en derinlerine gizlenir.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
☼Sadece görünenin varlığını kabul eden insanın
kökenle teması daha da zorlaşır. ☼
Artık tümüyle görünen vardır ve görünmeyen görmeye hazır olana görünecektir
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Beynin ALFA frekans aralığı 7-14 cps’dir.
Bu “BİLİNÇDIŞI ARALIĞI” olarak kabul edilir.
Uyurken görülen rüyalar, gündüz düşleri ve hipnoz bu aralıkta gerçekleşir.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Bilinçdışında bulunan ARKETİPLER
Rüyada SEMBOLlere dönüşürler
Arketipler metafizikseldir ve ruhsal sürece aittirler.
İnsan davranışının ilksel kalıplarıdır ve bireyin yok olması bile onları etkilemez; çünkü aprioridirler.[1*]
Apriori bilgilerimiz vardır Jung’a göre ve bu bilgiler de arketiplerdir.
Yani Arketipler başlangıçta var olan düşüncelerdir.
Tam uykuya dalacakken ani sıçramalar da arketipal deneyimlerin yeniden yaşanmasıdır.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Frekans aralığı 4-8 cps olan TETAdalgası da bilinçdışı ile ilgilidir.
Ve hipnoz bazen bu aralıkta meydana gelebilmektedir.
Duygusal deneyimlerimizin tümü adeta tetada kayıtlı gibidir.
Teta hem bilince hem de hipnozun da ötesindeki psişik deneyimlere açılan
bir KAPIdır.
Uyurken beynimiz otomatik olarak betadan alfa aralığına kayar ve arada teta ya da delta aralıklarına geçiş yaparsa da uykumuzun büyük kısmı alfa aralığındadır.
İşte hipnoz bu doğal olguyu kullanarak, tam uyku hali ortaya çıkmadan beynimizin alfa aralığına kaymasını sağlar ve bu aralıkta bilinçdışı zihnimiz telkinleri almaya hazırdır.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
REM uyku rüyaları BİLİNÇDIŞI süreçlerle daha çok bağlantılı iken
REM dışı evrelerde görülen rüyalar daha gerçekçidir.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Zhang’a göre REM dışı uyku “bilinçli bellek” içeriğini işlemlerken,
REM uykusu bilinçdışı ile ilgili belleği işlemektedir.
Yani REM uykusu sırasında, beyin BİLİNÇDIŞI materyali işlemekle meşguldür.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Mindell’e göre rüyalarımız bu bütünlüğün içinden çekilmiş fotoğraflardır.
Psikolog Erich Fromm ise rüyaların unutulmuş bir dil olduğunu
ve rüyalarla hayallerin zihnimizin en önemli ifadeleri arasında yer aldığını söyler.
Bilinç perdesi tarafından gizlenmiş olan birçok şey
biz uyku halindeyken bağlarından kurtularak serbest kalır.
Rüyalar benliğimizin veya evrenin henüz bilmediğimiz gizli gerçeklerinden bize doğru simgeler veya doğrudan görüntüler halinde gelir.
Jung’a göre de rüyalar hem bireysel
hem de ortak bilinçdışını yansıtan sembollerle kendini dışa vurur,
bu semboller birçok kültürde ortaktır ve insanın temel korkularını ifade eder
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Rüyalarımızı anlamamamızın asıl sebebi,
onlara günlük dilin gözü ile bakmamızdır.
Böyle bakınca anlamsız, mantıksız birtakım görüntüler gibidirler.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
_Halbuki, RÜYALAR BİLİNÇALTININ DİLİ ile KONUŞURLAR_
______Bu dil, aynı zamanda DOĞANIN DİLİdir ______
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Bu dilin şifresini çözmeyi öğrenmemiz gerekir. Ve bu mümkündür!
Bu dilin şifresini çözebildiğimizde rüyalarımızı anlayabilir ve onlar aracılığı ile bilinçdışımızdan gelen bilgelik dolu mesajları görme şansına sahip olabiliriz.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
BİLİNÇDIŞI Jung’da, bilinci biçimlendirebilmesi ve DENGE SAĞLAYICI (balancing)
olması bakımından olumlu bir kavram haline gelmiştir.
Jung’a göre bilinç ve bilinçdışı arasındaki denge bozulduğunda
rüyalar kanalıyla dengesizlik bireye hissettirilerek tekrar kurulur.
Çünkü denge kavramı değişik kültürlerde merkezî konuma sahipti.
Jung’un incelemiş olduğu Çin felsesinde yin-yang,
Amerikan yerlilerinde ruh-beden,
Celtic Mitolojisi’nde beyaz-siyah gemi ilişkisi denge üzerine kurulmuştur.
Denge insanın biyolojik yapısı için de önemlidir
DENGE Jung psikolojisinde önemli olan “BİREYSELLEŞME” süreci ile yakından alakalıdır
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Birey rüyada gördüğü semboller üzerine yoğunlaşır.
Kendisi için ne anlam ifade ettiği konusunda geniş bir hazırlık yapar. (Bireysel Amplifikasyon)
Bu aşamada KİŞİSEL BİLİNÇDIŞIna başvuruyordur.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Jung’a göre Tanrı kuluyla ilişkisini vahyî ve ilhamî olarak asla kesmez.
Bu nedenle rüyalar kutsalın yol gösterici sesidir.
İçsel bir kılavuz olan rüya Tanrı’nın insanlığa hediyesi olup, temel fonksiyonu insana yardımdır.
Ona göre RÜYA İLAHİ bir ses ve ELÇİdir
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Jung’a göre rüyalar gelecekle ilgili bir tahmin olmayıp
vizyonlar sunmaktadır.
Bunları gelecekte yaşanacak olayların kesin habercisi olarak görür.
Ona göre
bu tür rüyaları her insan hayatında en az bir defa yaşamıştır
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Dengeleyici, ödünleyici, nevrozların habercisi ve dinî mesaj
fonksiyonlarının yanında Jung rüyaların başka fonksiyonları olduğunu savunur.
Ona göre rüyalar bilgi içerme, ruhsal sağlığı koruma,
bünyesinde bilinç dışının bilgeliğini barındırma,
unutulmaya yüz tutmuş bazı yaşanmış olayları hatırlama,
telepati,
bilincin fark etmediği bazı olayları bilinç düzeyine iterek
bilince olayın önemini kavratma,
sınırlı bir gerçekliğe sahip egonun sınırlarını genişletme,
kişiyi ikaz etme gibi FONKSİYONLAR içerdiğini belirtir.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Bilinçaltını anlayabilmek ya da onun sesini duyabilmek için
bilincin dar alanı genişletilmelidir.
Birey, BİLİNÇ ALANInı BİLİNÇDIŞIna doğru genişletmeyi başarabilirse,
iç dünyasını keşfedebilir, kendini tanımaya başlayabilir ve yaşadığı dünyayı yeni bir gözle görebilir.
İnsana nasıl davranacağı öğretildiğinden, uzaklaştığı iç dünyasıyla buluşturacak yeni bir bilime ihtiyaç duyulur.
Jung bu bilimin PSİKOLOJİ olduğunu söyler.
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
Schopenhauer ve Eduard von Hartman’ın dile aldığı bilinçdışı kavramı,
Freud tarafından geliştirilmiştir.
1961 yılında kaybettiğimiz Jung, en büyük felaketin doğadan değil insandan geleceğini söyler.
Bu felaketi durdurmanın yolu insanın kendini tüm yönleriyle tanıyabilmesiyle mümkün olacaktır.
Jung kendinden yola çıkarak, insanlık için yeni bir pencere açmıştır.
Belki bizlerde Jung aracılığıyla kendimize yeni bir pencere açabiliriz.
(Derlenmiştir)
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●